no 13 : bir moda gerçeği; kate moss

|
"erkek olsam kate moss'tan başkasını görmezdi gözüm" dedim geçen aksam thales'te içerken. "kate moss mu" "himm" "niye ki?" "neden?" "emin misin?" gibi tepkiler aldim. 

bir de şu habere bakın ondan sonra bir daha düşünün derim. evet çok güzel değil, evet çok seksi değil, ama garip bir çekiciliği var bu hatunun.


şimdi topshop ile yaz sezonu için bir reklam kampanyasına imza atmış kate ablamız.




bir de geçmiş sezonun şu kareleri var, görmediyseniz kaçırmayınız.

no 12 : eres chanel'i seviyoo

|




CoCo Chanel bugünleri görseydi ne kadar da mutlu olurdu kimbilir? besleme gibi mecburen -parasızlığın gözü kör olsun!- birilerinin yanına sığınarak dikiş diktiği günlerden chanel oluşuna ve sonrasında markayı getirdiği noktaya bakın, bunu ne kadar hakettiğini bir kez daha görebilirsiniz. Şimdilerde bir Chanel çantanın fiyatı 1985 model bir arabadan biraz az ise, bu Coco'nun haklı başarısıdır.







Chanel denince akla ilk o gelir. "Karl Lagerfeld" 
Moda'nin prada giyen devleri gibi kibir dolu olan Karl Lagerfeld bir tasarımcı, kendi markasının sahibi bir moda artisti, aynı zamanda bir fotoğrafçıdır. Chanel için harikalar yaratır.




Karl, Twitter'da kimseyi takip etmeyen buna rağmen 230,380 takipçisi olan bir RockStar'dir.

















Peki durup dururken nerden aklıma esti?

Eres'ten mayolar ve iç çamaşırları, Karl Lagerfeld'den Chanel giysiler bir araya getirilmiş, yapboz gibi oynayabileceğiniz, süpriz yumurtalar hazırlanmış.

Ben oynuyorum gördüğümden beri! Cuma akşamüstü neşesi!

Eskiden Ayşegül vardı, gazeteler verirdi kartondan maketini, elbiselerini de verirdi, her hafta yolunu gözlerdik, yeni elbiseleri kenarlarını kıvırıp giydirelim Ayşegül'e diye. 


Ah ne güzeldi.




no 11 : şehvetli bir aşk hikayesi

|

bir yere ait olma hissi, birisine inanma isteği, "neden burdayım, ben kimim" sorularına yanıt arayış, birine bağlanma arzusu, hepsi birer bağımlılık başlangıcıdır. 

"benim o'nunla aşkım da böyle başladı. 

hakkında hiçbirşey bilmiyordum, gizemliydi, çok çekiciydi, kokusu baştan çıkarıcıydı. rüyalarımı, hayallerimi süslüyordu. onu düşünmeden bir an bile geçmiyordu. çok canım istiyordu onu. çok özlüyordum. ve sonra bir gün karşılaştık bir yerde.. öyle bir bakış attım ki, eriyecek sandım.

o muhteşemliğiyle beni tavlaması hiç de zor olmadı. elimi uzatıp dokunduğumda, dünyadaki en mutlu insan olmuştum ve dudaklarımı aralayıp tadını aldığımda ise bağımlısı olmuştum bile!

eridi dilimin üstünde, beni de eritti.. sanki birbirimize karışmış bir olmuştuk.. işte o günden sonra, onu bir daha asla bırakmadım. 


artık bir bağımlıydım evet ama..

onu çok seviyorum.."


farkındayım çikolata-dondurma ve kadını sürekli bir haz nesnesi gibi sunan reklamlara benzedi yukardaki satırlarım, ama elimde değil! çikolatayı çok seviyorum.

çikolatakolikliğin tedavisi var mı?

varsa da ister miyim?

HAYIIIRR!





ben şu solda gördüklerinizin hepsini istiyorum, evet hepsini. durmadan bıkmadan usanmadan yiyebilirim. 












kendimi zaman zaman charlie'nin çikolata fabrikasına gizlice girip, o çikolata nehirlerinde yüzerken hayal ettiğim de doğru!


 






şimdilik sadece bitter çikolata, çikolatalı dondurma ve çikolatalı milkshake ile idare etsem de,
benim gibi bir çikolataseveri mutlu etmek için bir bar çikolata ısmarlamaktan başka neler yapabilirsiniz? 
 





no 10 : risotto mama mia

|
bence ben bu risotto'ları çok güzel yaparım.

ama sadece şunu yerim.

bu işin inceliklerini de bilirim

kocaman porçini mantarları, enginar, kuşkonmaz, beyaz şarapla soslanmış bir risotto. yanında da yine hafif buruk bir sultaniye-emir. 

akşama yapsak mı ki acaba? 

no 9 : in mojito i trust.

|
yazın gelmesine en çok deniz/havuz kenarında mojito içebileceğim diye seviniyorum sanırım. 
bu güzelliği kışın içtiğinizde benim gibi sürekli hasta olabiliyorsunuz, ama yazın, o eşsiz buzlu bacardi tadını iliklerinize kadar hissetmenizde hiçbir sakınca yok. 


bu "heaven drink" in elmalısı, çileklisi, muzlusu, zartlısı zurtlusu da yapılıyor ama benim tercihim her zaman sadesinden yana.



ne var ki ofiste klimalarla boğuşurken, şunu da bir denemek de fayda var diyorum kendi kendime. 


şu önümde duran siyah çay yerine buz gibi bir green tea mojito olsa fena mı olurdu??

no 8 : yummy kooking

|

boyle bir mutfakta yemek yenmez yanında yatılır. 



kahramanımız "Clare Crespo" hayalgücünü mutfağında pişiren bir "çılgın ruh" televizyondaki saçma sapan yemek programlarından o kadar sıkılmış olacak ki -bizim televizyonlardaki yemekteyiz programını izlese intihar eder heralde- kendine garajında bir wonderland yaratıvermiş. sonra da bunu neden dvd/kitap haline getirmiyorum ki demiş. ve ortaya bu "wildest show ever" çıkmış.




 


no 7 : reklam mı? o da ne?

|

reklam deyince aklınıza, 118 türevlerinin o insanı çıldırtan, reklamlardan nefret ettiren ve insanın kısa süreli depresyona bile girmesine neden olabilecek reklamları gelmesin.

bir de şu sıralar dönen kalitesiz modoko reklamını da henüz izlemediyseniz, kendinize bir iyilik yapın ve uzak durun.

uzmanı değilim, az çok zevk sahibiyim ve iyi kötü bir estetik algım var. bu koskoca reklam dünyasında da yapılan son derece başarılı işleri ilgiyle takip etmekteyim. (laf aramızda sağlam da bir arşiv yapmak üzereyim) 

işte bu sabah yine içlerinde arşivlik olabilecek reklamlar barındıran bir liste gördüm, adamlar oturmuş toplamış, elemiş, bu listeyi oluşturmuş;

dünyanın en deli 21 reklamı için

bunu görünce aklıma hemen şu da geldi (biraz eskidi, muhtemelen herkes görmüştür ama fikir bir kere daha alkışlanmalı.)



Diesel yapmış, bana da beğenmek düşer.

bir de acaba aptal olmak gerçekten de daha mı iyi ne??





no 6 : yeni - minush

|


farklı bir tasarım ayakkabı arıyorsanız, yeni adreslerden biri minush olabilir. 

013 kodlu -soldaki- olan benim favorim.


ve iyi haber! sadece ayakkabı ile sınırlı değil koleksiyonları. çanta ve cüzdanlar da var. bir de puffidi yastıkları. 
fiyatlar da gayet makul.

no 5 : Madonna

|

ne yapsa beğenilir cinsten bir dişi kendisi.

şimdi de interview için dünyanın en şanslı ve başarılı fotoğrafçılarından Mert Alas & Marcus Piggott ile birlikte şu şahane karelere imza atmış.


derginin kapağı ayrıca takdir edilmeli.

no 4 : gör-meli

|




viceland ekibi toplamış 

"PHOTOGRAPHER: TOM BEARD
STYLIST: ALDENE JOHNSON
Art Director: Tabitha Denholm
Make-up: Thomas De Kluyver using MAC Cosmetics
Models: Svetlana at FM Models and Aza
"
 





VE bir "şey" yapmış. tam da bu bridal sezonda, bunlar göz-gönül açacak cinsten.

ben soldaki ikisine bayıldım.. devamı yukardaki linkte gizli.

no 3 : erkeklere oyuncaklar

|


sadece kadınları değil erkekleri de mutlu edecek online dergiler var şu sanal fanusta.

evet ben de baktim ve bakarken de  bir yandan bu post'u yazdım!

no 2 : bu ayakkabılar benim olmalı

|
der kadınların neredeyse hepsi. genelleme yapmayı sevmem aslında, ama söz konusu ayakkabı&çanta&çikolata olunca kadınların -istatiksel olarak- %93'ü sahip olma krizine giriyor, erişmek için savaşıyor, ve mutlu son : eğer ki ulaşıyorsa mutluluk hormonları tavan yapıyor.

Christian Loubuttin dersem herkesin aklına ilk olarak "kırmızı" gelir heralde. Fetiş objelerden biri olabilecek bu papuçlar için kim delirmiyor?
 
alice bile deliriyor!

kanıtı soldaki kareler olabilir; bu şahane eserler, Christian Louboutin 2010 spring/summer koleksiyonu için "Khuong Nguyen" tarafından fotoğraflandı.

bu alice çılgınlığı için daha fazlası şurda :
 -introya özellikle dikkat!-


yazarken izledim :  Christian Louboutin resmi web sitesi'nin intro'su.


no 1 : dondurma zamanı

|

kara kapli not defterim (burdan) ofis masamda ki post-it'ler, ajandalarım, mac os'in sahane textedit'leri, firefox'un bookmark'ları, zihnim, beynim, aklım, fikrim, düşüncelerim, modayla fotoğraflarla stillerle tasarımlar ve tasarımcılarla gece/gündüz hayatıyla, farklı olanlarla öyle doldu ki, bunları yazıp, bir yandan da IT dünyasını kurtarmaya devam etmeliyim. burada yazacaklarımın hepsi kendim için ve okumayı sevenler için gelsin.

fotoğraf : (bilinmeyen kaynak) yandaki fotoğrafı bir blog'dan almıştım.

yazarken dinledim :
God is an Astronout - Age of the Fifth Sun